29 Eylül 2014 Pazartesi

Dünya Mutfağı 1 ~ Kore Yemekleri

Daha önce Değişim Rüzgarları adlı yazımda alışkanlıklarımızdan bahsederken, bu konuya da yer vereceğimi söylemiştim. İşte sözüm :)

 Türkiye'de ki bir çok şehire oranla İstanbul, dünya mutfaklarından yemek ve ya denemek için oldukça uygun aslında. Fakat bizim alışkanlıklarımız, değişime kapalı oluşumuz, her yediğimizin içinde acaba ne var tereddütlerimiz veya her yediğimizi bizdeki birşeylere benzetmeye çalışma isteklerimiz sayesinde pek de kolay olmuyor. 

Ben her zaman yeni şeyler denemekten, keşfetmekten hoşlanıyorum. Her yaptığımız/gezdiğimiz/tattığımız/okuduğumuz/izlediğimiz/dinlediğimiz/duyduğumuz şey aslında bize yeni bir bakış açısı kazandırıyor. Yeni bir ufuk veya düşünme fırsatı sunuyor. Buyüzden mutlu oluyorum. 

Bu çabalarıma neden Kore yemekleri ile başladım? Söylediğim gibi çevremdeki her olanağı değerlendirmekten hoşlanan ben, Kore sevdalısı bir arkadaşa sahip olursa bu iş pek de zor olmadı. :) Ona bu deneyim için buradan kucak dolusu sevgiler sunuyorum. Benim büyük hayallerimin arasında Sidney/Avustralya'ya yerleşmek, orada yaşamak olduğu için, bununla ilgili internette okunmadık blog, belge, sözlük bırakmamıştım. Bu arkadaşım da Kore için aynı sevdayı taşıyor. Bu sebeple bloğumda bir ilk daha yapıp, onunla bir röpörtaj/söyleşi tadında birşey yapmak istiyorum. Söylediğine göre onun gibi Kore sevdalısı baya varmış. Belki bir miktar ışık tutabiliriz böylece. Başka bir söz daha verdikten sonra asıl konumuza gelelim. 

Biz, Taksim Korean Restaurant ve Karaoke Bar olarak bilinen yere gittik. Ben burada iki kez yeme fırsatı buldum. Yemeklerini beğendim. Afiyetle yedim. Sadece bahsetmek bile ağzımın sulanmasına sebep oluyor. Bu sebeple benim için oldukça zor bir yazı olucak. 

Herhangi seçeceğiniz bir yemeğin fiyatı genellikle 30-40-50 TL arasında değişiyor. Fakat güzel olan bir taraf var ki size servis açılıyor ve yemekler ortaya geliyor. Örneğin biz ilk gittiğimizde kalabalık gitmiştik ve bir çok çeşidi herkes tatma fırsatı bulmasına rağmen, kişi başı 20 TL gibi bir fiyat ödemiştik. Çok fazla şey tatmak açısından kalabalık gitmek oldukça avantajlı. Onun dışında tek bir yemeği iki kişi de yiyebilirsiniz elbette. 

Bu şekilde altı çeşit mezemsi ikramları ne sipariş ederseniz edin önünüze geliyor ve extra bir ücret içermiyor. Bu çeşitler değişiyor. Fakat dikkat acılar kendilerini gösteriyor. 


İşte favorilerimden olan Kimbap. Bisküvi gibi gidiyor kendileri :)
Sushi'ye benzerliği sizi yanıltmasın içinde balık yok. Beyazlar prinç, prinçlerin içinde sosis,yumurta, havuç, salatalık gibi şeyler mevcut. Etrafı ise yosunla kaplı. Fiyatı 15 TL. 


Bu lezzetli şeyin adı da Pajeon. 
Deniz ürünleri ile hazırlanmış, sebze ve yeşil soğandan oluşmakta. Ortasındaki soya sosu, siz o çubuklarla tuttuğunuz parçayı içine batırmak için savaşırken şlap diye içine düşürmeye yarıyor. :) Tecrübeyle sabittir. Fiyatı 35 TL. 


İşte noodle larımızda geldi. İsmi Jjajangmyun.
Altında sade noodlelar var,üstünde siyah fasulye ve soğanla yapmış bir çeşit sos bulunmakta.
Noodlelar asla marketlerde aldığımız o saçma sapan şeylere benzemiyor merak etmeyin.
Fiyatı 28 TL.


Yeni şeyler denemekten korkmayın. Atılın diyor ve bu yazıyı burada bitiriyorum yoksa daha fazla salyalarıma hakim olamayacağım. :) 








25 Eylül 2014 Perşembe

8. Beyoğlu Sahaf Festivali

En son ne zaman sahaf gezdiniz? Bir kitap aradınız ya da sadece içlerinde bulunmak bile huzur verdi? Ya da hiç gittiniz mi? Bu büyülü, her sokağı farklı imkanlar sunan, eşsiz İstanbul karmaşasında neleri ne kadar farklı yapabiliyoruz ki değil mi?

Ben, kitap sever yaramaz, doğma büyüme İstanbullu, ilk defa bir sahaf festivaline katıldım. Çok eğlenceli, mutlu, huzur veren ve meraklı gözlerle geçti.

Eğer Taksime yolunuz bu aralar düşecek gibiyse bu fırsatı kaçırmayın derim. 7 Ekim'e kadar orada olacaklar.Belki güzel bir bayram aktivitesi olabilir değil mi?

Burada gerekli bilgiler var.



Ahh sayısız plak gördüm bugün, bazı sahaflarda plaklardan yükselen o nostaljik müzikler çok güzeldi.

Koleksiyoncular buraya :)



Arkadaşımın içinde barındırdığı anılar ile aldığı bu kitap çok hoşumuza gitti. 




23 Eylül 2014 Salı

Bir demet çiçek, Sadık ve Safdil'den.

                                                                           *
"Sadık, yazgısının sıkıntıları içinde avunmak için çareyi felsefede ve dostlukta aradı. Sabahları kitaplığı tüm bilim adamlarına, akşamları sofrası tüm dostlara açıktı. "


"Zerdüşt'ün öğretisi; "Seni ısıracak olsalar bile, sen yerken köpeklere de yedir. "


"Bilge kişilerle bir arada olmaya çalıştığı için, onlar kadar bilge sayılırdı. "

"Büyüklenme ve kıskançlık dolu olan bu sıkıcı adam yaşamda başarılı olamadığı için kötülük tohumları ekerek öcünü alıyordu. "

"En acımasız nefretlerin temelinde bazen çok ufak nedenler yatar. "

"Zerdüşt'ün dediği gibi, iyilik etmek için yılda bir kez fırsat çıkar, kötülük etmek için yüz kez. "

"Sadık artık mutluyum diyordu ama yanılıyordu. "

"Aşkın işaretleri kolay saklanmaz. "

"Gördüğü şeylere inandı, görmediklerini de düşledi. "

"Ruhu, duygularından arınıp sonsuz uzaklara atılmak istiyordu. "

"Biraz insanlığınız varsa güzelliğe ve zayıflığa saygı göstermenizi dilerim. "

""Zaman'ın koyduğu bir yasayı kim bozabilir? Yanlış da olsa eski bir yasa saygıdeğerdir" deyince Sadık "Akıl daha eskidir" dedi. "

"Vaktiyle çölün ortasında unutulmuş bir kum tanesi yazgısından yakınırmış; yıllar sonra elmas olmuş. Şimdi Hint hükümdarının tacını süslüyor. 
Bu sözler yüreğime işledi, o kum tanesi bendim ve elmas olmaya karar verdim. "

"Yalnız olmadıkları zaman insanların daha az mutsuz oldukları söylenir. Zerdüşt'e göre bu, arabozuculuktan değil, gereksinimden kaynaklanır. Böyle durumdaki insanlar mutsuz birine kardeş gibi sarılır. Mutlu bir insanın sevinci aşağılama gibidir; iki mutsuz, fırtınada zayıf iki ağaç gibi birbirine dayandıkça daha güçlü olurlar. "

"Ey herseye gücü yeten Orosmade! Bu adamı avutmak için beni buldun. Ya beni avutmak için kimi göndereceksin?"

"Bazı insanlarda doğuştan öyle bir özyapı gücü olurmuş ki bir bakış veya bir sözle karşısındakinin ne kadar aşağılık olduğunu duyumsatırmış. "

"Büyük Zind kitabında yazıldığı gibi, ayrılıklar ve kavuşmalar yaşamın en önemli iki anıdır. "

"Zerdüşt'ün kitabında dediği gibi " Güzel bir kadın sizi severse, bu dünyada belalardan kurtulmak hep olasıdır. "

"Kendi zenginliğini sergilemek için yabancıları konuk eden o büyüklenen cömert adam insanlığı, bu cimri adam da konuk etmeyi birgün öğrenecektir. Hiç birşeye şaşırmayın. "

"Ermiş ise Tanrı'nın niyetlerini her zaman anlamanın mümkün olmadığını, olayların küçük bir parçasını görerek karar vermenin doğru olmadığını savundu. "

"Sonra zevkten söz edildi; ermiş bunun tanrıların bir armağanı olduğunu kanıtladı. " Çünkü insan kendi başına duygu ve düşünceler oluşturamaz; acı ve zevk, öz varlığı gibi, ona dışarıdan verilmiştir. ""

"Kötüler her zaman mutsuzdurlar; onları bu dünyadaki bir avuç iyiyi sınamakta kullanırız. Sonunda bir iyiliğe yol açmayan kötülük yoktur. "

"Zerdüşt'ün dediği gibi yapılan iyilikler hep avluda kalır, kuşkular eve girerler. "

"Siz suçlu değilsiniz; suç yüreğimizde olur, oysa sizin yüreğiniz sevgi ve iffetle dolu. "

Sadık ve Safdil - Voltaire / Fransız Yazar

Ben ne yaptım, ne yaptım? Hazır kendisine yabancı olduğum Voltaire okumaya başlamışken, evde bulduğum Cumhuriyet Yayınları'ndan olan bu kitabı da peşi sıra okuyup biraz içli dışlı olmak istedim. Artık genel yargılara varabilirim sanırım. 

Kitapta 2 adet öykü bulunmaktadır. Sadık ve Safdil. Bu iki isimde karakterlerin isimleri. İkisi de erkek. İkisi bir yerlere savruluyor, hayatı sorguluyor. Sistemi, düzeni eleştiriyor. Aynı Candide'de olduğu gibi. Candide ile arasında çok benzerlikler buldum. Fakat en ünlü kitabı Candide olmasına rağmen ben bu kitabı daha çok sevdim. Sadece Cumhuriyet Yayınların dan çıkması üzücü aslında. 

                                           Anneanne evinde okunan kitap bir başkadır. 

Sadık; zengin, genç, akıllı, mütevazı, alçak gönüllü ve mutluluğun peşinden koşan bir delikanlımız. Sadık kitapta geçen iki öyküden biri olmasına karşın bu bölümler ve ele alınan konularda bir kaç sayfalık olmak üzere ayrılmış. Her bir bölümde başka bir şeyi ve akıl olayını sorguluyoruz. Beraber. Bu bölümler acı sonlarla bitiyor ve diğer bölümde başka bir yöntem deneniyor mutluluğu yakalamak için. İlk bir kaç bölümünde Sadık gönlünü kaptırdığı bayanları sınava tabii tutuyor, yeniliyor ya da sınanıyor. Başka bir bölümün de fazla bilgili olmanın tehlikesinden yakınıyor ve her gördüğünü söylememesi gerektiğine karar veriyor. Bir başka bölümde kıskanç bir adamın onunla uğraşmasıyla mücadele ediyor. Bazı bölümlerde gelenek ve göreneklerin, inançların nasıl devletten devlete göre değiştiğini, nasılda herkesin kendininkinin en iyi olduğunu düşündüğünü savunduğunu ve bunların bir saçmalık olduğunu gösteriyor. Gibi gibi.. Ama kesinlikle bazı şeyleri sorgulamak, bakış açısı kazanmak açısından güzel bir kitaptı. 

Safdil de ise Sadık da olduğu kadar genel şeylere yayılınmamıştı. Safdil'in aşkı, başına gelenler, hayatımızda mantık süzgecinden geçirmeden yaptığımız ve yapılması gereken şeyler olarak adlandırılan konular vardı daha çok. Ve değişik bir şey öğrendim Fransa her ne kadar aydın bir ülke olsa da fikir özgürlüğü pek olmayan bir ülkeymiş, tıpkı bizim Osmanlı gibi. Hala öyle mi bilmiyorum ama kesinlikle bazı izler taşıyor olabilir. Bizde de olduğu gibi. 
Safdil bölümü biraz fazla dokunaklı bitiyor. Fransa da söylediği bir kaç söz yüzünden yargılanmadan hapse atılan, neden atıldığını bile bilmeyen Safdili kurtarmak için sevgilisi 'önemli kişilerle' birlikte olmak ve onu kurtarmak zorunda bırakılınıyor. Hapisten nasıl çıkarıldığını bilmediği sadece sevgilisinin önemli kişilere yazdığı mektup un etkili olduğunu düşünen Safdil sevgilisiyle kavuşuyor. Fakat sevgilisi iyi bir amaç için de olsa yaptığı bu ihaneti kaldıramıyor ve henüz yeni bir araya gelmişken üzüntüden ölüyor. 

Yine beraber ele alacağım ama Sadık, Safdil ve Candide de her zaman aranılan, peşinden koşulan bir şeyler var şehir şehir, ülke ülke. Her zaman en az bir tane büyük aşk var, karşılıklı olan fakat hep çok yakınlaşılsa da kavuşulamayan. Her zaman dünya küçük, savrulup gidilen karakterler dünyanın öbür ucunda birbirine rastlıyor. Her zaman dünyanın en mutsuz ve bahtsız kişinin kendisi olduğunu düşünen insanlar var. 
Voltaire bu basit öykülerde çaktırmadan hayatı mı çizmiş?

22 Eylül 2014 Pazartesi

Çamlıca Tepesi


Bazen anneanneyle yapılan bir yürüyüş çok güzeldir be yaramaz defter. 

İngilizce Kursu ve Felsefi Düşünceler.

Evet İngilizce kursum yaz tatilinin ardından tekrar başladı, tüm hızı ve zorlayıcılığıyla devam ediyor. Şu an hayatımdaki odaklanmam gereken bir kaç aktiviteden biri. Aslında zevk alıyorum. Sadece sistematik olamadığım için kızıyorum kendime. Neyse konum bu değil aslında. O güzel ve ilginç speaking konularının içinde suçlar ve yasalara ayrılan bir bölüm vardı. Soru ise size garip gelen yasalar var mı, yasalar neden var, gerekliler mi gibi sorular vardı. Mesela Singapur da  açık alanlarda sakız çiğnemek yasadışıymış insanlar bu sebeple tutuklanıyormuş yada Tayland da üzerine tişört giymeden araba kullanmak yasaklanmış. Aslında internette araştırılırsa bunun gibi tonlarca garip yasalar var çeşitli devletlerde. Ben hemen bu eğlenceli kısmından sıyrılıp felsefi kısımlara yönelmek ve beynimin kıvrımlarını biraz zorlamak istiyorum. 

                                                         
Neyden ne kadar anlaşılıyor bilmiyorum ama ben her zaman özgürlükten yana hayat tarzını savunuyorum. Devletin yada yasaların bizim seçimlerimize, düşüncelerimize, hayat tarzına asla müdehale etmemesini isterdim. Tabi bu bir başkasının hayatını olumsuz yönde etkilemeyeceği surette. Mesela bana göre kapalı alanlarda sigara içilmemesi gayet yerinde bir karar, çünkü başka bir insanı rahatsız ettiği gibi sağlığını da tehdit ediyor. Fakat kişilerin seçim ve kararlarına kendini etkileyen sonuçlarına asla karışılmamalı. Alkol ve uyuşturucu konusu ise tamamen serbest olmalı bana göre. Yasaklar istekleri arttırıyor. Ve kişiler yasalar olmadan böylece kendi sınırlarını bilebilirler. Neden alkolün su gibi içildiği devletlerde adamlar bütün gece dışarıda içip eve gelip eşlerini dövmüyorlar merak ediyorum. Sorun alkolde mi? Kültürlerde mi? İnsan yapısında mı bilmiyorum. 

Bir yandan da düşünüyorum ki yasalar da insanlara göre verilmiş din kitapları da. Belki de böyle olması gerekiyordur. Yoksa neden bir din kitabında alkol kutsal içki olurken bir diğerinde yasaklanır ki? 

5 Eylül 2014 Cuma

Candide ya da İyimserlik-Voltaire / Fransız Yazar

Artık okuduğum kitapların yanına her ne kadar tuhaf dursalar da hangi ülkeden olduğunu yazacağım. Çünkü bunlar bir bütün olduğunda en çok hangi ülkelerin yazarlarlarını okuduğumu görmek istiyorum. Sonunda, en çok hangi ülkeyse belki oraya taşınırım. :) Fikir göçü.


Gelelim kitabımıza, Candide (Kandit diye okunur), Voltaire'in en bilinen kitabı.

17. Yüzyılda yaşamış olan Alman filozof Leibniz'in  "Olabilecek dünyaların en yetkininde yaşıyoruz; dünyamızda her şey en iyidir. " sözü üzerine bu iyimserlik düşüncesi ile alay etmek için Voltaire Candide'i yazar.

Candide kitabın önsözünde bahsedildiği üzere, sözlük anlamını canlandıran, açık yürekli, budalamsı bir kişidir; eskilerin 'safderun' dedikleri, Leibniz'in bu iyimserliğine inanmış bön bir delikanlıdır. Yani önsöz öyle diyor. Yani kitabın çevirisini yapan Server Tanilli. Yine onun yazımı ile devam edecek olursak, Voltaire Candide'i, hemen bütün dünyayı dolaştırarak, insanoğluna acı çektiren tüm kötülükleri sergiler birer birer. Yaşamın kendisinden, ama daha çok düzenden doğan kötülüklerdir bunlar.





Benim yorumuma gelecek olursam, bu ilk Voltaire kitabım. Dili yalın, basit. Candide'nin başına gelenleri olaylar onu sürükledikçe o ülkeden bir başka ülkeye sürekli savrulmasını ele alıyor. Aslına bakılırsa bu kadar saf ve temiz bir adamın bu kadar az kötülük ile bu işten sıyrılmasına şaşırdım :) 

Zira olaylar karşısında her zaman iyi düşünüyor, insanlara fazlasıyla güveniyor ve şansının kayığı üzerinde yüzüyor diyebilirim. 
Olayların basit yapısı, sadece bir kaç sayfalık bölüm/ülke kısımlarından dolayı okurken biraz ittirmek zorunda kalmadım desem yalan olur. Ama hayatı, olayları, iyilik ve kötülüğü irdelemeleri hoşuma gitti. Ve bunu yaparken birden fazla karakterin birden fazla düşünce yapısı ortaya koyması , düşünceleri karşılaştırmanıza ve illa ki birine katılmanıza sebep oluyor. 
Voltaire bu kitabıyla birçok insana, düşünceye, olaya dokundurma da yapmış. Aşağıda yazan minik rakamlı açıklamaları okumaya yetişemiyorsunuz bir yerden sonra. En basit cümlesi bile aşağıda şuna vurgu yapıyor şeklinde açıklanıyor. O dönemi ve dostunu düşmanını pek fazla bilemediğimiz içinde sadece izliyoruz tüm bu olayları. 

Kısaca ben Voltaire'i, düşünce yapısını, savunduğu iddayı, olduğu gibi biri olmasını, zorluklar karşısında kalsa da düşüncelerinden vazgeçmemesini beğendim. Kitap bittiğinde aydınlanmış hissetmedim ama Voltaire gölünden alınmış bir kaç damla su gibiydi. Daha fazlası olduğunu düşünüyorum. 

4 Eylül 2014 Perşembe

Sıradaki yazar, filozof Voltaire.

Asıl adı François-Marie Arouet olan Voltaire 1694-1778 yılları arasında yaşamıştır. Paris'de doğmuştur. Fırtınalı yaşamı boyunca, hoşgörüsüzlük, bağnazlık, adaletsizlik ve diktatörlüğe karşı savaşım vermiştir.
Sivri dili ve yazılarında eleştirileri ile biliniyor. Dönemin hükümetini eleştirdiği için hapse atılmış ve Ingiltere'ye sürülmüş.
İşte sevdiğim birkaç düşüncesi; bazıları ve daha fazlası buradan bazıları Düşünce Atlası adlı kitaptan.

"Düşüncelerinize katılmıyorum; fakat onları söyleme hakkınızı sonuna kadar savunacağım. "

"Öfkeni aklınla yenemiyorsan, kendini insandan sayma."

"Kötü insanlar, iyi insanları sınamaya yarar!" 

"Kendi kendini değiştirmenin ne kadar güç olduğunu düşünürsen, başkalarını değiştirmeğe çalışmakta şansının ne kadar az olduğunu anlarsın."

"Akıllı kişilerin en büyük talihsizliği, salakların abuk subukluklarıyla başa çıkmak zorunda olmalarıdır." 

 "Kendi nefsine hakim olan, dünyaya hükmedebilir."

"Alçakgönüllülük, gururun perhizidir." 

"Çalışmak bizi şu üç beladan kurtarır; can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk."  

"Etrafta bu kadar çok kitap olduğu için bu kadar cahiliz." 

"İnsan zeka karşısında eğilir ama şefkat karşısında diz çöker."

"Sevginin ilk görevi dinlemektir. "

"Cennet benim olduğum yerdedir. "

"Can sıkıcı bir adam olmak isterseniz, aklınıza gelen herşeyi söyleyin. "

"Biz bahçemizi ekip biçmeliyiz. " 

Her zaman bizi anlatan 'şeyleri' severiz ya hani. Kitabın önsözünde Voltaire için söylenen şu kısım çok hoşuma gitti. 

"Özgürlükten yanadır, zorbalığa karşıdır ve aklın dostudur. Fransız Devrimi'nde, onun da büyük payı vardır kuşkusuz. Voltaire, somut reform önerileri getirmekle, çağının soyut ve büyük bireşimlere varmaya çalışan düşünürlerinden ayrılır: Keyfi tutuklamalara son verilmesi, işkencenin ve ölüm cezasının kaldırılması, cezaların suçlarla orantılı olması, vicdan ve düşünce özgürlüğü, somut hedefleri olmuştur kavgasının. "








3 Eylül 2014 Çarşamba

Yaz biterken. Neleri özleyeceğiz? Neleri özledik?

Balkonda sere serpe yatmayı, evde don ve tişörtle gezmeyi, soğuk içeceklere doymamayı. İnce kıyafetleri, bir iki parça şey giyip dışarı çıkabilmeyi. Yüzmeyi, kulaç atmayı, denizin üzerinde uzanıp gökyüzü ve deniz arasında sınır çizgi olmayı, iki mavi arasında.  Sıcaklardan kaçmayı, miskinliği. Üşümemeyi. 



Üşümek ve kış nasıldı diye düşünmeyi. Sıcak içeceklerle cam kenarında-kalorifer dibinde oturmayı, dışarıdayken lanet edip trafiğe, insanlara, yağmura, çamura, ıslanmaya eve gelip yağmuru-karı pencereden keyifle ve huzurla izlemeyi. Soğuktan kaçınmayı. Hasta olmamaya çalışmayı. Kırmızı burun ve yanakları. Eve girinceki o sıcacık evim duygusunun verdiği huzuru.. Huzura eşlik eden mumları, yağmur damlalarının önünde. Sıcacık yorganın içinden çıkmama çıkamama isteğini. Isınmak için sırt sırta verip uyumayı. 





Özledik. Özleyeceğiz. Özledik. Özleyeceğiz. 

2 Eylül 2014 Salı

Göğe Bakma Durağı / Turgut Uyar


İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yanan otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım.